Siz de onlardan biri olmak ister misiniz? İşte formül: Pazarı izle, fırsatları gör, yeni bir fikir bul, geliştir, doğru zamanda, doğru yerde, doğru yatırımı yap, kazan! Bu yeni dönem, zeka ve yaratıcılığı tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar mükafatlandırıyor. Onu altından, elmastan daha kıymetli bir değer haline getiriyor.
Şu ana kadar meşgul olmadığınız sektörleri özellikle inceleyin. Zira diğer ülke ve sektörlerde kendi amacınıza uygun kullanabileceğiniz birçok başarılı iş fikirleri vardır. Bu tutum sizin işe başlarken riskinizi düşürür.
"Müşteriler artık daha bilgili ve aktif. Günümüzde değer, müşteri ve şirket tarafından ortaklaşa yaratılıyor. Şirketlerin müşterinin
yeni rolünü kavraması gerekiyor.” İnovasyon gurusu Verkant Ramaswamy, fırsatları görmek, doğru yorumlamak, doğru zamanda, doğru yerde yatırım yapmak için anlaşılması gereken başlangıç noktasını böyle açıklıyor.
yeni rolünü kavraması gerekiyor.” İnovasyon gurusu Verkant Ramaswamy, fırsatları görmek, doğru yorumlamak, doğru zamanda, doğru yerde yatırım yapmak için anlaşılması gereken başlangıç noktasını böyle açıklıyor.
Anne ve babasının ona çizdiği eğitim kariyerine uysaydı, belki başarılı bir doktor olacaktı. Ama o dinlemedi ve kampüsteki odasını neredeyse bir bilgisayar atölyesine çevirdi. Hatta kendini bilgisayarları tanımaya o kadar kaptırdı ki, artık derslerini de aksatıyordu. Anne ve babası, Michael’ın derslere girmediğini anlayınca onu kontrol etmeye geldi. Babası ona; "Bu bilgisayar saçmalığını bir kenara bırakıp okula odaklanmalısın. Önceliklerini iyi ayarla. Ömrünü neye harcamak istiyorsun?" diye sorduğunda cevabı netti: "IBM ile yarışmak istiyorum!" Michael kendinden emindi: İyi bir fikri, planı, kararlılığı ve heyecanı vardı. Odasında içini açtığı kişisel PC’sinin parçaların toplam değeri 700 dolarken, satış fiyatı 3000 dolardı. O halde bu fiyat, çok ama çok aşağılara çekilebilirdi. Yapılacak şey basitti: Herkesin ihtiyacına uygun PC yapmak, ürünleri son kullanıcıya, aracı olmadan, ucuza satmak! Bu mevcut şartlarda PC alamayan tüketiciye de ulaşmak, talep yaratmak anlamına da geliyordu.
O zamanlar 19 yaşında olan ve kısa bir süre sonra Dell marka bilgisayarlara adını veren Michael Dell’in, 49 milyar dolar cirolu bir şirkete, 18 milyar dolarlık bir kişisel servete sahip olmasını sağlayan süreç böyle başlamıştı. Fırsatları görerek, doğru zamanda, doğru yerde hayata geçirilen bir iş fikri, 19 yaşındaki zeki, atak ve inançlı bir genci, 20 yıl içerisinde dünyanın en zenginleri listesinin en üst sıralarına taşıdı.
Yaratıcılık Kazandırır
Bugün artık insan yaşamını değiştiren, kolaylaştıran, ihtiyaçlar için çözüm geliştiren ya da “yeni bir ihtiyaç yaratarak” talep yaratan, özgün ve faydalı bir fikri olanlar, ister bir KOBİ, ister büyük bir kurumsal şirket, ister genç bir girişimci olsun, kısa bir zaman içerisinde bile milyar dolarlık değerlere ulaşabiliyor. Devir değişti, yeni girişimler için adil bir düzen geldi. İşte bu yüzden, milyarlarca dolarlık fonlar, yatırımcılar, risk sermayesi şirketleri, işadamları, hayatımızı değiştirecek yeni bir fikrin arkasından gitmeye, ortak olmaya hazır! İşte bu yüzden, Mark Zuckenberg’in yaptığı gibi, sosyal ağlardaki ihtiyacı görerek, yeni bir ihtiyaç yaratabiliyorsanız, Facebook yazılımı ile 23 yaşındayken bile 1,5 milyar dolarlık bir servete ulaşabiliyorsunuz. Bu yeni dönem, zeka ve yaratıcılığı tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar mükafatlandırıyor. Onu altından, elmastan daha kıymetli bir değer haline getiriyor. Zekasını ve yaratıcılığını kullananlar, bunu, girişimci ruh, doğru bir iş planı, disiplin ve doğru organizasyon şemasıyla tamamladığında iş dünyasına damgasını vuruyor.
1977 yılında, ABD. Digital Equipment’ın kurucusu Kenneth Olsen, bir yönetim kurulu toplantısında; "İnsanların kendi evlerinde bir bilgisayar sahibi olmak isteyeceklerini hiç sanmıyorum." şeklinde konuşurken, bu düşünceyi reddeden Steve Jobs ve Steve Wozniak, Apple Computer şirketini kurup, evlerde de kullanılabilecek kişisel bilgisayar dönemini başlattılar. Klişeleri, genel yargıları, yaygın bakış açısını bir kenara atıp, tüketici ihtiyaçlarını doğru yorumladılar.
Bu örnekte görüldüğü gibi, iş hayatında yeni bir girişim yaparken iki seçenek var: Mevcut işlere odaklanmak, riskten kaçınarak, bilineni takip etmek. Ya da riskli olsa da tam tersini seçerek, yeni bir trend yaratmak. Böyle bir durumda tercihiniz ne olur bilemeyiz ama, iş yaşamının tanınmış gurularının nerdeyse tamamı bugünün dünyası için ikinci yolu öneriyor. Tom Peters; “Bugünün piyasası birbirine benzer ürün ve hizmetlerle dolu. Piyasada kazanmak isteyenler cesaretlerini toplamalı. Daha ileri gidin ve müşteriyi şaşırtın” diyerek, risk alınan, insanları şaşırtan yeniyi öneriyor. Bu noktada akla gelen soru şu: Peki, iş hayatında yenilik dediğimiz zaman daha ziyade neyi kastediyoruz? Yeni bir üründe dikkat çeken özellikler nelerdir? Ve hepsinden de önemlisi; yeniyi sunan bir girişimcinin kazanımları nereye kadar gidebilir?
Genel olarak baktığımızda üründe ve hizmette pozitif anlamda yenilik, fonksiyonellik, geniş kitlelerin ihtiyaçlarına hitap edebilme, kolay edinebilme özelliklerini bünyesinde barındırıyor. Bu özelliklerinin yanında ortaya konan işin, yaygın bir ihtiyacı, basit bir çözümle karşılaması da ürünün kabul görmesinde önemli bir etken. Özellikle son yıllarda bilgisayar ve internet teknolojisinde çığır açan ve yaratıcılarını milyarder yapan Facebook, Youtube, Google gibi örnekler, yeni ürününün iş hayatında açacağı yeni alanların en iyi örnekleri olarak gösterilebilir.
Gerçekten de, 1997’de Larry Page ve Sergey Brin adlı 24 yaşındaki Stanford Üniversitesi öğrencilerinin ortaya koyduğu Google deneyimi, yeni bir fikir ekseninde yeni bir ürünün trend yaratabilme becerisinin en önemli örneğini ortaya koydu. Page ve Brin’in California’daki bir evin garajında ürettikleri Google, kısa sürede internet üzerinden bilgiye ulaşmada en çok kullanılan arama motoru haline geldi. Bugün Google’ı günde ortalama 500 milyon kişi ziyaret ediyor. Yalnızca 2008 yılının ilk 3 ayında net olarak 1.31 milyar dolar kar açıklayan Google, artık 30’lu yaşlarında olan patronları Page ve Brin’e 18’er milyar dolarlık bir kişisel servet edindirmiş durumda. Ancak bu noktada, dikkat çekeceğimiz bir başka özellik var: Google, şirket politikası olarak, çalışanlarından zamanlarının yüzde 20’sini şirket için yeni fikirler üretmeye ayırmasını istiyor.
İnternetten devam edecek olursak, bir başka örnek olan, sosyal paylaşım ağı Facebook, 4 Şubat 2004’de, o zamanlar 19 yaşında olan Mark Zuckerberg tarafından kuruldu. Facebook, ilk kurulduğu Harvard Üniversitesi’nde, yalnızca öğrencilerin kullandığı bir iletişim sitesiyken, tüm diğer yüksek öğretim kurumlarının da kullanıma açıldı. Zuckerberg o yıl okulu bıraktı ve işine yoğunlaştı. Temmuz 2007’nin ortalarında artık 42 milyonu aşan aktif üyeyle en yaygın ve geniş kullanıcıya sahip ağ unvanını almıştı. Kullanıcılarının yüzde 60’ının, günlük olarak çevrimiçi olduğu Facebook’da ekonomik sonuç da muazzam oldu. Zira 2007 yılının ekim ayında Microsoft, Facebook’un yüzde 1,6"lık hissesini 240 milyon dolara satın aldı. Ulaştığı devasa ekonomik büyüklük bir tarafa, şirket, sahibi Zuckenberg’e de kısa bir sürede inanılmaz bir servet getirdi. Zuckenberg, daha şimdiden 1,5 milyar dolarlık kişisel bir servete sahip oldu.
Peki ya Siz?
İş yaşamında rekabet, inanılmaz derecede zorlaştı. Yatırım maliyetleri değil büyük bir işletme, bir KOBİ için çok yüksek miktarlara karşılık gelebiliyor. Hatta kimi sektörlerde küçük bir işletme kurmanın maliyeti yüzbinlerce doları bulabiliyor. Bunun yanında uzman iş gücü maliyetleri, düşük fiyat politikalarının getirdiği rekabet sorunları, iş hayatının devlerine karşı durabilmeyi, büyüyebilmeyi zaman zaman aşılmaz bir engel gibi gösterebiliyor. Ama tüm bunları, yaratıcı fikirlerin önünü açarak, işinizde yeniliklere yer vererek, farklı bakış açılarıyla düşünerek aşmanız ve başarıya ulaşmanız mümkün.
Peki yeni bir fikirle yola çıkarken, doğru işi bulduğunuzdan nasıl emin olabilirsiniz? Kocaeli Abigem Girişimcilik programının verilerinde de belirtildiği gibi; doğru iş fikrini bulmak aslında düşünüldüğü kadar zor değil. Ancak girişiminizdeki en kritik nokta! Bu sorunun yanıtı ise ayrıntılarda gizli:
İlk kural:
Herkes için uygun olan, ideal bir iş fikri yoktur. Sonuçta her insanın farklı kapasitesi ve yetenekleri vardır. Birisi mükemmel bilgisayar bilgisine sahipken, bir diğerinin güçlü bir pazarlama yeteneği olabilir. Dolayısıyla seçtiğiniz iş ne olursa olsun, kendinize ve işinize uygun fikri oluşturmalısınız.
Yeni bir buluş yapmanız gerekmez:
Her zaman tamamen yeni bir fikir bulmanız gerekmez. Yeni iş fikirleri özel ve az rastlanan bir durumdur. Her yeni 20 girişimciden yalnızca biri tamamen yeni bir fikirle iş hayatına adım atar. Bugün, yeni iş fikirlerinin yarısının orijinalinin ABD kökenli olduğu görülüyor.
Başarılı iş fikirlerinden faydalanın:
Şu ana kadar meşgul olmadığınız sektörleri özellikle inceleyin. Zira diğer ülke ve sektörlerde kendi amacınıza uygun kullanabileceğiniz birçok başarılı iş fikirleri vardır. Bu tutum sizin işe başlarken riskinizi düşürür.
Unutmayın:
Franchising sistemi de bu kavram üzerine kuruludur fakat tek bir farkla: Şayet bir franchise fikri alırsanız bunun için telif hakkı ödemek zorundasınız.
Pazar boşluklarını arayın:
Eğer bir kimse bir sektör hakkında çok şey biliyorsa, genellikle, şu ana kadar kimsenin keşfetmemiş olduğu, doymamış, uygun pazar boşluklarını da bulabilir. Bazen bu vesile ile yalnızca sağlıklı bir beyin ya da kişisel tecrübe yeterlidir.
Eski iş fikirlerini yeni branşlarda gerçekleştirebilirsiniz:
Eski kurulu işinizin değerini düşürmeyin. Her zaman duyacağınız prensip şu olacaktır: “Bunu her zaman bu yolla yaptık o yüzden gelecekte de aynı yolla yapacağız.” Var olana değişiklikler getirmek de sizin için büyük bir fırsattır. Zekice bir yaratıcılık ya da zekice bir pazarlama, eski ve çekici olmayan bir iş kavramını, yeni ve çekici bir iş fikrine dönüştürebilir. Ayrıca uzmanlaşma ile rakiplerinizden farklı bir konuma gelebilirsiniz.
Buluşları kullanın:
Teknik gelişmeler ve onların uygulamalarından doğabilecek akıcı bir iş fikri bulabilirsiniz. Bir buluş ağaç gövdesi gibidir, bir buluş piyasada tutulduğu taktirde ona ait birçok dal çıkacaktır. Siz de bu dallardan birini oluşturabilirsiniz.
Yeni eğilimleri takip edin:
Pazarlar sürekli değişiyor. Eğer yeni eğilimlerin, müşterilerin, özelliklerinin ya da yeni yasal yapının durumunun farkına varabilir ve iş fırsatlarını kullanabilirseniz, başarılı olabilmek için iyi bir şans yakalamışsınız demektir.
Yeni Bir Girişimde Nelere Dikkat Etmeli?
KOBİ’ler yeni bir fikirle, yeni bir alana girerken neler dikkat etmeli? Bu soruya verilecek cevaplar aslında kritik bir noktayı ifade ediyor. Yönetim danışmanı Sydney Fınkelsteın’in “Akıllı Yönetici Neden Başarılı Olur?” adlı kitabında yeni bir girişim için harekete geçerken dikkat edilmesi gereken bu noktaları şu şekilde özetliyor: “İyi bir fikriniz varsa, aynı iyi fikre başkasının da sahip olabileceğini unutmayın. Arz ve talep arasındaki denge dinamiktir. Eğer çok fazla rakip aşırı arzla talebi zorlarsa, bu durumdan herkes muzdarip olur. Sektörünüzün nasıl dönüşebileceğini, hatta gereksiz hale gelebileceğini hesaplayın. Değişimi doğru öngörebilmelisiniz. Gelecekte neyin değişebileceğine dair yeterli bir resme sahip olduğunuza emin olun. Geçmişte işe yarayan bir şeyin bugün de işe yarayacağını düşünmeyin. Girdiğiniz yeni alanların farklı bir yaklaşım gerektirip gerektirmediğini kontrol edin. Rakiplerinizin ve kendinizin geçmiş başarılarınızı yanlış yorumlamayın. Müşterilerin ihtiyaçları hakkındaki fikirlerinizi sınırlı modeller ya da tecrübe üzerine kurmayın. Pazarı segmente etmeli ve hedef müşterileriniz için neler yapabileceğinizi bulmalısınız. Ürününüze ya da hizmetinize aşık olmayın. Kendinizi büyük görmeyin. Tek amaca yönelip diğerlerini ihmal etmeyin. Ulaşılamayacak stratejiler konusunda ikna olmayın. Başarı için doğru ölçümlemeleri ve göstergeleri kullanın. İçinde hareket ettiğiniz kültürlerin geleneklerini anladığınıza emin olun. Birçok aksiliğin aynı anda bir araya gelebileceği olasılığını hesaba katın. Yön mühendisliği gerektiren öngörülmüş inovasyonlarla yeni keşifler gerektirenleri ayırt edin.”
Yeni Fikirleri Hayata Geçirirken
Birkaç yıl önce kaybettiğimiz, guruların gurusu olarak tanınan Peter Drucker da “İşletmelerin iki temel fonksiyonu vardır: Pazarlama ve yenilik. Diğer fonksiyonlar hepsi bu ikisi içindir. Bu ikisi kazançtır, getirir; diğerleri maliyettir, götürür” tespitiyle işte tam olarak bu noktaya vurgu yapıyordu. Bu durumda gerek yeni iş hayatına atılan bir girişimcinin, ya da sektöründe büyümeyi hedefleyen bir KOBİ’nin amacına ulaşmasının tek yolunu artık bu stratejik anlayış oluşturuyor. Tom Peters’a göre de iş dünyasına şöyle bir bakıldığında, birçok cesur girişimcinin, yolun başındayken müşterilerine vereceği “ilgi”den başka hiçbir şeyi yok. Ancak, sahip oldukları bu yegâne varlığı müşterilerini şaşırtarak sunup başarıyı yakalayabilirler. Müşterilerine bu yolla “vay canına” dedirtenler ise müşteri kaybetmeden büyümeyi başarabiliyor. Bunu besleyen temel unsur ise “yenilikçilik! Peki bu fark nasıl yaratılır? Yenilikçi düşünceler nasıl üretir? Bunun için çeşitli teknikler mevcut. Bu teknikler, yeni düşünce elde etmek için sağlıklı bir düşünce süreci ortamını girişimcilere sunabiliyor. Ama yaratma teknikleri bir tarafa, bir işletme için yeni ve yaratıcı fikirlerin üretileceği ana başlıklar halinde sıralamak gerekirse, KOBİ’lerin yenilik kavramından hareketle şu alanlara odaklanmaları gerekiyor:
- Ürün konseptinde fark yaratmak
- Üretim anlayışında fark yaratmak,
- Markalaşma ve fiyatlandırmada fark yaratmak,
- Pazarlama ve hizmet sunumu anlayışında fark yaratmak,
- Doğru ekibe, doğru insanlara yatırım yapmak
- İnovasyonu temel strateji haline getirmek
Ürününüzle Fark Yaratın, Yenileyin
Öte yandan, günümüzde bir ürünün piyasaya sunulması kadar, piyasadaki yaşam süreleri, gelişmiş alternatiflerinin sunulma süreleri de giderek azalıyor. Müşterilerin her geçen gün yenilik beklediği bir ortamda, şirketler başarı için yenilikçi ürün geliştirme kapasitelerini artırmak durumunda. Yenilikçilikte sürekliliği yakalayabilen şirketler ise önemli bir rekabet avantajı elde ediyor. Bu nedenle, yalnızca bir yenilikçilik üzerine odaklanmak yerine bu özelliklerini sürekli kılma özelliklerini geliştirmeye çalışıyorlar.
Arman Kırım, pazara yeni girecek firmalar için ise şu öneride bulunuyor:
"Onlar da acaba mevcut yerleşik firmalar gibi “daha iyi” ürün veya “daha iyi” hizmet hedefi mi gütmelidirler? Hemen yanıtımı vereyim: Hayır. Yerleşik firmalarla, pazara yeni girecek olanların yenilikler konusunda motivasyonu taban tabana zıttır, yani asimetriktir. Çünkü eğer yeni gelenler “daha iyi” hedefi ile bu piyasaya girerlerse, en baştan bilmelidirler ki bu savaşı kaybederler. Zira yerleşik firmalar iyileştirme konusunda çok daha iyidir, iyileştirme kavgasında tecrübelidir ve bu kavgayı göze almaya gönüllüdür.”
Peki ne yapmalısınız?
Eğer yerleşik şirketlere karşı başarılı olmak ve bu yeni gireceğiniz alanda büyümek istiyorsanız, mevcut şirketlerin yapmak istemeyeceği “yepyeni” bir iş modeli icat ederek piyasaya girmelisiniz. Bu iş modeli ise pazarın alt segmentlerinin satın almak isteyebileceği, çok uygun fiyatlı ürün ve hizmetleri üretebilmenizi sağlayacak bir iş modeli olmalıdır. Gerçekten de yeni ve yaratıcı bir fikirler, eğer varolan durumun ötesine geçerek yeni bir ufuk yaratabiliyorsa, başarı şansı oldukça yüksek olabiliyor. Bunun için, eldeki olanaklardan hareket ederek, teknoloji ve bilgi birikim olanaklarını kullanarak yeni ve etkin bir sektör yaratmak da mümkün olabiliyor.
İnternet dünyasına ses iletişiminin getiren Skype adlı yazılımın mimarları İsveçli Niklas Zennstrom ve Danimarkalı Janus Friis da işte bu şekilde başarıya ulaşmış iki yaratıcı insan. Aslında Skaype, bu ikilinin ilk başarısı değil. Zira ikili daha önce de internette 370 milyon kez dawnload edilerek rekor kıran popüler dosya paylaşım yazılımı “KaZaA”nın yaratıcılığına imza attı. Daha sonra bu yazılımı 2002 yılında Avustralya merkezli Sharman Networks’a 1 milyon dolara sattılar. İki arkadaş kısa sürede tekrar çok güçlü ve karlı bir çıkış yaparak Skype yazılımını gerçekleştirdi. Skype’nin öncülüğünü yaptığı ve yaygınlaştırdığı bu sistemle, özellikle ilerleyen zaman içerisinde telefon giderlerini internet altyapısı üzerinden neredeyse sıfır maliyete kadar düşürmesi beklenen iletişimde de bir çığır açılmış oldu. İki dahi, bugün 53 milyondan fzla insanın kullandığı bu işten 2.6 milyar dolarlık bir servet kazandı.
Üretimde Fark Yaratın
Kazanmak için, her zaman iyi bir fikrin yeni şey yaratması üzerine kurulu olması şart değil. Zira kimi zaman mevcut bir ürün, farklı bir bakış açısı, var olana ters bir tarafından bakmak bile geleceğinizi değiştirebilir. Üretim maliyetini düşüren, verimliliği arttıran, kalite standardını yükselten yenilikler, mevcut üründe yapılan küçük revizyonlar da fikir anlamına geliyor. Bu da özellikle KOBİ’ler için uygulaması çok daha kolay olan, yenilikçiliği hareket biçimi haline getirme, sürekliliğini sağlama, müşteri beklentilerindeki gelişmeleri ve rakiplerin uygulamalarını takip etme, analiz etme ile mümkün oluyor. Bu açıdan hareket yöntemlerini şu şekilde kategorize etmek mümkün:
Müşterinizi dinleyin:
Üretim anlayışında ve ürün gamında yapılacak yeniliklerde sürecin iki ucu, yani çalışanlar ve müşterilerin etkin katılımı, onlarla interaktif bir süreç yaratılması önemli hale geliyor. Geçtiğimiz aylarda Avrupa Birlikte Yaratım Deneyimi (European Experience Co-Creation) başlıklı konferansta bir konuşma yapan İnovasyon gurusu Verkant Ramaswamy geleneksel şirket odaklı değer yaratma anlayışının değişmesi gerektiğine dikkat çekerek, "Müşteriler artık daha bilgili ve aktif. Kurumlarla olan ilişkilerini kontrol etmek, ürün ve hizmetlerin geliştirilmesinde pay sahibi olmak istiyorlar. Değer, sadece şirketlerin yarattıkları ve müşterileri sundukları hizmet ve ürünler olmaktan çıktı. Günümüzde değer, artık müşteri ve şirket tarafından ortaklaşa yaratılıyor. Şirketlerin müşterinin yeni rolünü kavraması gerekiyor" diye konuştu.
Bu yüzden müşterileri iyi dinlemek ve onların karşılanmayan gereksinimleri üzerine odaklanmak önemli. Tabi şirket olarak yalnızca bu yöntemi kullanmak yeterli ve doğru bir yöntem değildir. Zira özellikle pazar araştırmalarını odak alan diğer firmalar da benzer bir yolu izleyip, yeni ürünleri çıkarmayı başarabildiklerinde yeniliğinizi ayrıştırıcı bir özelliği kalmayacaktır.
Ürününüzü yeni teknolojilerle güncelleyin:
Şirketlerin yenilikçiliğindeki bir diğer odak ise ürünlerine teknolojinin sağladığı yenilikleri adapte etmektir. Yapılacak yeniliklerde yenilikçilik yatırımlarının kolay taklit edilemeyecek ve farklılık yaratacak özellikte olmalarına özellikle dikkat edin. Ancak bunu yaparken dikkat edilecek nokta, zaman faktörünün projenin hayata geçiş sürecini geciktirme riski ve bunun maliyetlerin kontrolden çıkmasına sebep olabilmesidir. Analiz ve yönelimlerinizde bunlara özellikle özen gösterin.
Kablosuz ağlar ve genişbant internet erişimi konusunda ürün ve çözümler geliştiren AirTies ürün güncellemesinin örnek bir çalışmasını gerçekleştirdi. Şubat 2004’de Türkiye’de kurulan AirTies, beton kullanımının yoğun olduğu ülkelerde, başka pazarlar için üretilmiş modemlerin sinyallerini kalın duvarlar nedeniyle istenen mesafeye ulaştıramaması gerçeğinden hareket ediyor… Bu sorunu pazarda değerlendirmeyi düşünen AirTies’ın mühendisleri de “Mesh” adı verilen bir teknolojiyle çözüm geliştiriyor. Bu yaklaşım, çok geçmeden meyvelerini veriyor. AirTies faaliyete başladığında Türkiye’de yalnızca 3000 ADSL abonesi bulunuyordu. Çok hızlı büyüyen pazarda sayı 3 milyona yükseldi ve abonelerin büyük kısmı AirTies modemlerini kullanıyor. AirTies’ın CEO’su Bületn Çelebi, başarılarının nedenini şöyle özetliyor:“Farklılığımız iş modelimiz. Rakiplere bakacak olursanız, bu insanların iş modeli, Tayvan’daki bir üreticiye bir tek plastiği değiştirerek üretim yaptırıp, bütün dünya çapında ürün satmak. Bizim iş modelimizde kendi AR-GE ekibimiz olduğu için üründe pazarın ihtiyaçlarına göre düzeltmeler yapabiliyor ya da farklılıklar tasarlayabiliyoruz.”
Çalışanlarınızın Deneyimi de Fikirdir
Yönetim danışmanı Alan Webber, çalışanların önemini “Günümüzde artık dünya, liderin tüm yanıtları bilmesi için çok karışık. Artık liderin yapması gereken, soru sormak. Şirketin sadece orada çalışan insanlar kadar iyi olduğunu ve gerçekten yetenekli insanların korkutularak değil özgürlük ve sorumluluk verilerek motive edildiklerinin farkına varmaları gerekli. Gerçek işbirliği ve yaratıcı takım çalışması daha inovatif ve başarılı bir geleceği yaratır.” sözleriyle dile getiriyor.
Gerçekten de firmalar için, ürünün ya da hizmetin üretiminde en yetkin olan çalışanlardan gelecek öneriler yaratıcı, pratik, maliyet düşürücü, pazardaki talebi artırıcı sonuçlar doğurabilir. Nitekim Pricewaterhouse Coopers’ın yaptığı bir çalışmaya göre, mevcut veya yeni kullanıma yönelik tüm yenilikçi fikirlerin yüzde 45’inin şirketin çalışanlarından geliyor. Türkiye’nin tanınmış otomotiv üreticilerinden Tofaş’ın çalışanlarının kendi iş süreçlerini geliştirme konusundaki fikirlerini hayata geçirmek için 34 yıl önce atölyelere konulan "Teklif ve Buluş Kutuları" sayesinde 2006 yılında 23.000’i aşkın öneri alındı ve bunların yüzde 85’i hayata geçirildi. Bu yöntemle yapılan tasarruf miktarı ise oldukça ilgi çekici. Zira yapılan tasarruf 5 milyon euro’yu bulmuş durumda. Son 20 yılda Tofaş bu sistemden 67 milyon euro’luk tasarruf elde etti.
Çalışan fikirlerini toplama konusunda bir diğer uyguma ise Ericsson’a ait. Ericsson Türkiye, çalışanları arasında her yıl "Diseover the Innovator in You - İçinizdeki Yaratıcılığı Keşfedin" adlı bir yarışma düzenliyor. GAME, büyümek (Growth), sorumluluk (Accountability), piyasa yaratmak (Market maker) ve mükemmellik (Excellence) kelimelerinin baş harflerinin kısaltılması ile oluşuyor. Yarışma kapsamında kazanan çalışana para ödülü veriliyor.
Bosch, ise 2001 yılından beri çalışanlarının ve bayilerinin fikirlerini toplayabilmek için 2 milyon euro harcamış. Bosch’un "İyileştirme Önerileri Sistemi"ne 2006 yılında 23.000’in üzerine öneri gelmiş ve bu önerilerin yüzde 97’si uygulanmış. Şirket, iyileştirme önerileri sayesinde verimliliğini artırırken, hata paylarını da azaltıyor ve milyonlarca euro tasarruf da sağlıyor.
Fiyat Düşürücü Yenilik Fark Yaratır
Yaratıcı fikirlerin birçoğunun temelinde, müşteriye sağlanan hizmetin, maliyetinin en asgari seviyeye indirilmesi yatıyor. Bu çıkış noktası pazar payının artırılması için önemli bir referans noktası. Çünkü orta ve düşük gelir grubu insan kitlesi daima çoğunluğu oluşturuyor. Bu noktada kimi yaratıcı fikir hammadde fiyatlarını düşürmeyi öngörürken, kimisi maliyet düşürücü uygulamaları müşteriye yüklemeyi, kimisi de maliyet içinde müşterinin vazgeçebileceği uygulamaları kaldırıyor.
Fiyat düşürücü yenilikler konusunda akla gelebilecek en ilginç ve radikal örneğin İKEA olduğunu söylemek yanlış olmaz. 1926 yılında İsveç’de doğan Ingvar Kamprad, Agunnardy kasabasında yaşamını sürdürdüğü çiftlik evinin sınırlarının dışına çıkarak, bisikletiyle çevredeki komşulara kibrit satmaya başladı. Bu girişimci ruhlu çocuk, çok geçmeden kibritleri Stockholm’den ucuz bir fiyata toptan satın alıp onları ucuz bir fiyata satarak, yaşına göre oldukça önemli bir gelir elde etmeye başladı. Kamprad, bu tecrübeyi 1943 yılında kurduğu IKEA isimli mobilya firmasında firmada temel bir ilke haline getirdi. IKEA’nın iş fikri, başından bu güne dek, gelir grubu düşük çoğunluktaki insanlara mümkün olduğunca düşük fiyatla güzel tasarımlı ve işlevsel mobilya ve ev aksesuarı sunmak oldu.
IKEA’nın düşük fiyat politikasının temelinde, mobilya malzemesinin düşük fiyatla temin edilmesi, müşterinin self-servis mobilya alması ve kurması ilkesi yer alıyor. Sistemde çoğu mobilya yassı kutularda olduğu için kendiniz eve kolayca götürüyor ve sonra da monte ediyorsunuz. Bu da müşterinin kendisinin yapacağı işlerin maliyetten düşülmesi anlamına geliyor.
IKEA gibi maliyet düşürücü yaklaşımla fikir yaratan bir diğer önemli örnek ise dünyaca tanınmış EasyJet Havayolu. Şirket Avrupa’nın birçok önemli ticaret ve eğlence merkezini birleştiren, düşük tarifeli hizmetleri ile tanınıyor. Uçuşlarının ekonomik olmasının ana sebebi, fiyatlarına uçuş sırasında yolculara verilen içecek ve yiyeceklerin dahil edilmemesi, bilet maliyetlerinin neredeyse yok denecek miktarlara indirilmiş olması. Bir diğer önemli etken ise, bilet satışlarında aracı kurum kullanılmaması. Havaalanlarındaki şubelerden veya internet üzerinden alınan biletler sayesinde önemli bir tasarruf sağlanıyor. Ayrıca şirket uçakların vardıkları noktada bekleme sürelerini ortalama 30 dakika ile sınırlı tutarak havaalanı vergilerinden de önemli ölçüde tasarruf ediyor. İşte bu politikalar, EasyJet’i 12 yıl içerisinde 80 uluslararası noktaya uçuş yapan dev bir havayolu haline getirdi.
Pazarlamada Fark Yaratmak
Pazarlamayı, bir ürünün yarattığı fark konusundaki sınav alanı olarak tanımlamak yanlış olmaz. İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ecmel Ayral bu arenada başarının ön koşulunu: "Belli bir ürünü, fark yaratmadan üretmek çok kolaydır ama onu satmak zordur. Fark yarattığınız ürünü satmak kolaydır ama onu da yapmak zordur. Bu noktada da yalnızca maddi yatırım değil, şirketin hem kendi bünyesinde çalışanlara hem de birlikte hareket edebileceği her kesime -örneğin üniversite ve sanayi işbirliği- yatırım yaparak, kendini ve işini geliştirmesi gerekiyor."diyor ve ekliyor: "KOBİ’den bahsediyorsak, aslında insandan bahsediyoruz demektir; bir kişiden veya bir aileden. Onların değişikliği algılama, ona karşı hareket etme enerjisinden ve motivasyonundan bahsediyoruz. Bu nedenle her bir KOBİ için ayrı ayrı yükseliş reçeteleri oluşturmak mümkün." şeklinde özetliyor.
Dünyanın en büyük tekstil şirketlerinden biri olan, İspanya merkezli Zara, bunu kendine ilke edinerek dev bir şirket haline geldi. 1975 yılında İspanya’da açılan ilk mağazanın ardından, dünya çapında hızla çoğalan mağazalar zinciriyle modern, hızlı ve ekonomik giyime damgasını vurdu."Just in time" sloganını benimseyerek kendine özel bir tüketici grubu yarattı. Ancak önemli birf arkı daha vardı. Zira şirketin sahibi Inditex grubu, sahip olduğu mağazalar zincirinin en ünlüsü olan Zara dışındaki segmentler için, ürün tipine ve hedef kitleye uygun alt markalar oluşturarak pazarda yer edindi. İnditex’in Zara dışında Pull &Bear, Massimo Dutti, Bershka ve Stradivarius isimli markaları da mevcut.
Inditex, İspanya ve Portekiz’de giysi üretmek için, özellikle işgücü maliyetlerinden dolayı rakiplerinin Çin’de harcadığından yüzde 15 daha fazla para harcıyor. Ama reklam yapmayarak, envanter maliyetlerini kısarak ve moda trendlerinde hızlı değişiklikler yaparak bu zararı fazlasıyla karşılama yolunu seçiyor. Farklılaştırma konsepti uyarıca kurgulanan Bershka, 12 ve daha büyük yaştaki genç kızları hedef alıyor. Bershka giysileri ucuz, son moda ve genç çizgiler taşıyor. Bu yüzden Bershka mağazaları techno müzikle bütünleşiyor, etkileyici videoların gösterildiği, duvara monte edilmiş dev ekranlar bulunuyor. Mağazalarda saçınıza şekil verdirebileceğiniz, güneş banyosu yapabileceğiniz hatta geçici dövme yaptırabileceğiniz bir de salon mevcut. Lobi kısmındaki CD dinleme kabinleri, asitli içecek makineleri de mağazaları farklı kılan özelliklerinde
Doğru Ekip, Doğru İnsan
Virgin Grubu’nun efsane patronu Sir Richard Branson, geçtiğimiz yıl bir konferans vermek için geldiği Türkiye’de "Biz yalnızca fikir aramıyoruz, o fikri gerçekleştirebilecek kabiliyette insanlar arıyoruz" demişti. Yaratıcı fikir ne kadar güzel olursa olsun, o fikir, onu hayata geçirecek ekiple var olabilir. Bu yüzden artık bütün dünyada, CEO’lar, proje şefleri, AR-GE uzmanları başarının en önemli faktörleri haline geldi. Bu yetenekli kişiler, kimi zaman şirketleri neredeyse sıfırdan alıp, dünyanın sayılı kuruluşları haline getirirken, kimi zaman yarattıkları yeni değerlerle, ekonomi tarihine geçtiler.
Cep telefonu, bilgisayarla birlikte 20’inci yüzyılın belki de en önemli buluşu sayılıyor. Bu önemli buluşun hikayesi ise oldukça ilginç. Herşey 1947’de AT&T’nin araştırma bölümü olan Bell Laboratuvarları’nda mobil görüşme fikrinin ortaya çıkmasıyla başladı. Fikir oldukça ütopik ama çok da mükemmeldi. Bell laboratuarları bu çalışma için harekete geçti ancak aynı sıralarda AT&T’nin rakibi Motorola, aynı düşünceden hareketle Martin Cooper’ı projenin başına getirdi. İşte bu noktada iyi bir fikrin yanında o fikri hayata geçirecek insan faktörünün önemi ortaya çıktı. Çünkü, 10 yıldan fazla süren çalışma sırasında Motorola proje ekip şefi Cooper projeyi Bell’den önce hayata geçirmeyi başardı. Cooper’in başarıya ulaştıktan sonra üretilen ilk cep telefonuyla görüşme yaptığı kişi tam anlamıyla mizahi bir anlayışın ürünüydü. Zira Cooper, 3 Nisan 1973’te Manhattan Hilton yakınlarında ilk mobil görüşmesini Bell Laboratuarı’nın araştırma başkanı Joel Engel ile yapmıştı.
Cep telefonun icat ediliş örneğindeki insan faktörünü gösteren bu örneğin bir benzeri de cep telefonunun Türkiye’deki macerası sırasında yaşandı. Zira cep telefonu her ne kadar günlük yaşama kolay girecek gibi görünmese de ileri görüşlü, öngörüsünü hayata geçirebilecek yetenekteki girişimciler için önemli bir girişim olacak yapıdaydı. Nitekim, 1994’teki krizde iflas edip tekstil sektöründen çekilen Murat Vargı, özellikle Avrupa’da cep telefonunun bir çılgınlığa dönüştüğünü fark eden dikkatli bir girşimciydi. İsveçli bir GSM girişimcisinin, Financial Times’de hakkında yayımlanan haberi okuduğu Vargı’ya bir mektup göndermesinin ardından Vargı İsveç’e gitti ve elinde GSM dosyalarıyla Türkiye’ye döndü.
Vargı, Türkiye’nin ilk cep telefonu operatörünü kurmak için önceliği Koç Grubu’na verdi. Önce Koç Grubu’yla görüşüldü. Koç Grubu, cep telefonu operatörlüğü lisansı gündeme geldiğinde 500 milyon doları o dönem için fazla buldu. Sabancı Holding’in yanıtı da farklı değildi. Ama Vargı, kimsenin yüzüne bakmak istemediği projeyle ilgili olarak sonunda bir girişimciyi, yani Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet’i ikna etmeyi başardı.
Proje, Vargı ve ona destek veren Mehmet Emin Karamehmet tarafından Şubat 1994’de hayata geçirildiğinde sonuçları inanılmaz oldu. Gerek Türkiye’nin, gerekse dünyanın en önemli telekomünikasyon şirketlerinden biri olan Turkcell böyle doğdu. Turkcell, geçen süre içinde dünyanın en büyük 20 GSM operatöründen biri oldu. 2007’nin sonunda 35,4 milyon aboneye sahip olan Turkcell, aynı zamanda Avrupa’nın da abone bazında en büyük 3 GSM operatöründen biri. Vargı’ya 1994’de “Hayır” diyen, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Sakıp Sabancı, 2000’de gerçekleşen bir röportajında yaptıkları yanlışı şöyle anlatıyordu: "Biz ne kadar dar görüşlüymüşüz, bu yönleri görememişiz. Kısmetse kaçan treni bir yerlerde yakalamaya çalışacağız."
Kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder